Victoria 3 geliştirici günlüklerinde bu hafta asimilasyon ve dini dönüşümlere dair bilgiler veriliyor.
İyi Perşembeler! Bugün popülasyonun hukuk sisteminize bağlı olarak dinlerini ve kültürlerini nasıl değiştirebileceğine ilişkin ince detaylar çerçevesinde bir tartışmayla popülasyon mekanikleri konusuna geri dönüyoruz. Mekanikler oldukça basit, lakin Victoria 3’te her zaman olduğu gibi uygulamada farklı şartlarda farklı sonuçlar doğabiliyor.
Tartışmanın sonraki safhalarında önemli olacağından ayrımcılıkla ilgili mekanikleri gözden geçirerek başlıyoruz. Bunların çoğundan diğer geliştirici günlerinde bahsetmiştik ama bazı detaylar yeni olabilir.
Ayrımcılığa uğrayan bireylerin neredeyse hiç siyasi gücü yoktur ve oy kullanamazlar. Bu da ülkenizin siyasetini etkilemelerinin tek yolunun Siyasal Hareketler vasıtasıyla yönetimi zorlamak ya da kendi kendilerini yönetmek hedefli bir iç savaş başlatmak olduğu anlamına geliyor. Siyasal haklarının olmamasına ek olarak bu bireyler ayrımcılığa uğramayan denklerinden önemli oranda daha az maaş alırlar, bazı meslekler için gereken kalifikasyonlara sahip olmakta daha fazla zorluk yaşarlar ve ülkenizdeki varlıkları bütün bunlarla bağlantılı olarak ülkedeki varlıkları bir radikalizm ve karmaşa kaynağıdır.
Bir bireyin ayrımcılığa maruz kalması kim olduklarına, yaşadıkları ülkenin ulusal kimliğine ve o ülkenin yasalarına bağlıdır. Hem kültür hem de din potansiyel ayrımcılık sebepleridir ve bu iki faktör farklı kanunlarla düzenlenir. Vatandaşlık yasaları hangi bireylerin kültür sebebiyle ayrımcılığa maruz kalacağını, Din ve Devlet Ayrılığı yasaları ise hangi bireylerin dine göre ayrımcılığa maruz kalacağını belirler. Bu yasalar tarafından ayrımcılığa uğramamak için bireyler yaşadıkları ülkenin birincil kültür ya da kültürlerinden ve devlet dininden ne kadar farklı olduklarını tespit eden katı bir kriter setinden geçmelidir.
Örneğin, Irksal Ayrıma Göre Vatandaşlık Kanunu yürürlükteyse, sadece ülkenin birincil kültürü ile aynı miras özelliğine sahip olan kültürden karakterler ayrımcılığa uğramaz. (Örneğin: Mısır’da bu kanun yürürlükteyse Mısırlı kültürünün miras özelliğine, yani Orta Doğu Mirası’na sahip Filistinli gibi kültürler ayrımcılığa uğramaz.) Miras özelliği, o kültürün dünyanın hangi bölgesinde köklendiğini gösterir (Örneğin: Avrupa, Afrika, Yerli Amerikalı) ve bu yasaya göre önemli olan tek şey bu mirastır – bireylerin aynı dili konuşup konuşmaması ya da farklı ortak özelliklere sahip olmamaları bir fark yaratmaz.. Bunun aksine Kültürel Dışlama Kanunu yürürlükteyse birincil kültürle herhangi bir ortak paydaya sahip bir kültüre ait bütün bireyler kanun önünde eşit sayılır.
Yasa seçenekleri şunlar(İlk grup Vatandaşlık Kanunları, ikinci grup Devlet ve Dinin Ayrılması Yasaları)
- Ulus Devlet: Yalnızca birincil kültürlerden bireyler kabul edilir.
- Ulusal Üstünlük: Birincil kültürle hem miras hem de bir başka özelliği paylaşan bir kültürden bireyler kabul edilir.
- Irksal Ayrım: Birincil kültürle aynı miras özelliğine sahip kültürden bireyler kabul edilir.
- Kültürel Dışlama: Kültürleri herhangi bir benzerliği paylaşan poplar kabul edilir.
- Çok kültürlülük: Hiçbir kültüre karşı ayrımcılık yapılmaz.
- Devlet Dini: Yalnızca devlet dinine inanan bireyler kabul ediliir.
- Vicdan Özgürlüğü: Devlet diniyle aynı aileden dine inanan bireyler kabul edilir. (Örneğin devlet dini Katolikse Ortodoks bireyler de kabul edilir.)
- Tam Ayrılık: Hiçbir dine karşı ayrımcılık yapılmaz.
Doğal olarak, bu yasaların pratikteki etkisi ülkenizin devlet dininin ve birincil kültürünün ne olduğuna ve ülkenizde kimlerin yaşadığına bağlıdır. İçinde yalnızca birincil kültürden bireylerin yaşadığı bir ulus devlet ile çok kültürlü bir devlet arasında uygulamada bir fark bulunmaz. Hiçbir grup çok zorda kalmadıkça ayrımcılığa maruz kalacağı bir ülkeye toplu göç etmeyeceğinden sınırlarınızı ve popülasyonunuzu güç kullanarak genişletmediğiniz sürece göçmen eksikliği dışında bu kanunun herhangi bir sonucunu görmezsiniz. Ama diyelim ki sizden daha fakir bir komşu ülkeyle gümrük birliği kurdunuz ve diğer ülkeden pek çok işçi ekonomik sebeplerle ülkenize göçtü. Bu halde vatandaşlık yasalarınızı gevşetene kadar önemli siyasi sorunlarla uğraşmak durumunda kalabilirsiniz. Ya da farklı bir yola giderek yasaları değiştirmek yerine sorun çıkaran kültürü birincil kültürlerden biri haline getirmeyi de seçebilirsiniz.
Pekala, ülkelerin bireylere nasıl uyum sağlayabileceklerini netleştirdiğimize göre şimdi de bireylerin yaşadıkları ülkeye nasıl uyum sağlayabileceğine göz atacağız.
Öncelikle Din Değiştirmeyi ele alalım. Victoria 3’te inançları nedeniyle ayrımcılığa uğrayan bireyler her zaman kabul edilen bir dine geçme sürecinde olacak. Geçecekleri din ülkenin resmi dini olmak zorunda değil, kabul edilen ve yaşadıkları bölgede baskın bir dine geçmeyi de tercih edebilirler. Mesela Animist dinine inanan bir Amerikan yerlisini ele alalım. Eğer ABD’de Tam Ayrılık değil de Vicdani Özgürlük yasası yürürlükteyse bu birey eninde sonunda ayrımcılığa maruz kalmamak için Hristiyanlığa geçecektir. Ama bu birey Katoliklerin baskın olduğu Nebraska’da yaşıyorsa, büyük ihtimalle tüm ABD’de baskın olan Protestanlık yerine Katolikliği seçecektir.
Bireyler şu an ayda %0,2 olarak ayarlanmış bir oranda din değiştiriyor. (Tabii ki bu tarz sayılar oyunun çıkmasından önce değiştirilebilir ve yine tabii ki her zaman modlanabilir) Yüzdelik dönüşüm oranı doğal olarak zamanla din değiştiren birey sayısının azalacağı anlamına geliyor. Yani ayrımcılığa uğrayan nüfusun yarısının din değiştirmesi şu anki oranlarla yaklaşık 30 yıl sürecek. Diyorsanız ki bu benim için fazla yavaş, benim bunların daha hızlı sürüye katılmasına ihtiyacım var, o zaman işinizi görebilecek iki temel aracımız var.
Dini Okullar Kanunu ve bu kanunla gelen enstitü kombini dönüşüm oranını enstitü seviyesi başına %20 artırıyor. Enstitü seviyesi 5’e kadar çıkabildiği için de bu toplam %100 bir artış yakalabileceği anlamına geliyor. Bu enstitü aynı zamanda bireylerin eğitime erişimini ve Dindar kesimin politik gücünü artırır.
Diğer yöntem ise Milli Değerleri Teşvik kararıdır. Tüm kararlar gibi bu da tek bir eyaleti etkiler ve otorite tüketir, dolayısıyla ülkeniz büyükse çabalarınızı odaklamanız gerekir. Bu karar dini dönüşümleri olduğu gibi kültürel asimilasyonu da ikiye katlar.
İki metodu birleştirirseniz en iyi senaryoda azınlıkların yarısının 10 yıl gibi kısa bir sürede kabul edilen bir dine geçmesini sağlayacaktır. Ama okul enstitüsü yalnızca temel eyaletlerde etki gösterir, o yüzden yeni fethettiğiniz topraklarda ya da kolonilerde yaşayan insanları kabul edilmiş dinlere geçirmek istiyorsanız enstitünün size pek faydası olmaz.
Şimdi kültürel asimilasyona geliyoruz. Asimilasyonun şartları dini dönüşümden biraz daha kompleks ve bazı bakımlardan tam tersi bir mantıkla işliyor. Bir bireyin asimile olabilmesi için çoktan kültürel olarak kabul ediliyor olması lazım. Sonuçta bir birey vatandaşlık edinemiyorsa, oy veremiyorsa, siyasi gücü sıfırın altındaysa ve verdiği emek adaletli bir şekilde kompanse edilmiyorsa asimile olması pek de gerçekçi değil, zira asimile olmaktan kastımız bireyin diğerleri kadar kendisi kadar da birincil kültürün bir parçası hissetmesi ve ayrımcılığa uğrarken bu mümkün değil. Birisi dini inancından pratik sebeplerle kolayca vazgeçebilir, ama kültürden kasıtlı olarak vazgeçmek ve başka bir kültürü benimsemek mümkün değildir.
Ek olarak, bireyler anavatan kabul ettikleri bir eyalette yaşıyorlarsa asla kültür değiştirmez. Ontario’da yaşayan bir Franko-Kanadalı zamanla Anglo-Kanadalı komşularının adetlerini ve dilini benimseyebilir, ama Quebec’te yaşayan bir Franko-Kanadalı? Plutôt mourir!(Ölmeyi tercih ederim)
(Ve tabii ki, hem Franko-Kanadalı’nın hem de Anglo-Kanadalı’nın birincil kültür olarak belirlendiği birleşik bir Kanada kurulduysa, bu bireyin kültür değişmesi söz konusu bile olmazdı.)
Bir birey asimile oluyorsa, asimile olacağı kültür her zaman birincil bir kültür olacaktır. Bunun nedeni, tekrar belirtmek gerekirse, asimilasyonun bilinçli bir tercih değil de bireyin zamanla kendiliğinden ülkedeki dominant kültürü kendisine yakın hissetmesiyle gerçekleşen bir olgu olmasından kaynaklanıyor. Birden fazla birincil kültürü olan ülkeler söz konusu ise asimile olunan kültür bireyin yaşadığı eyalette dominant olan kültür oluyor. Netleştirmek için birkaç örnek verelim. Diyelim ki bir Çek birey, birleşmiş Almanya’da yaşıyor ve bu ülkede hem Kuzey Alman kültürü hem de Güney Alman kültürü birincil kültürler. Eğer bu birey Kuzey Almanlarının ve Lehlerin anayurdu saydığı Silesya eyaletinde yaşıyorsa, Kuzey Alman birincil kültür olduğu için Kuzey Alman kültürüne geçer. Eğer Güney Almanların anayurt saydığı Bavyera’da yaşıyorsa Güney Alman kültürüne geçecek. Bohemya’da yaşıyorsa hiç asimile olmayacak, zira Bohemya Çeklerin anayurt saydığı bir eyalet ve yukarıda bahsettiğimiz gibi bireyler anayurtları saydıkları bir eyalette yaşıyorlarsa başka bir kültüre asimile olmuyorlar.
Asimilasyon oranı dini dönüşüm için olanla aynı, ayda %0.2. Daha önce değindiğimiz üzere Ulusal Değerleri Teşvik kararı ile bu oranı eyalet bazında iki katına çıkarmak da mümkün. Ek olarak, Devlet Okulları Kanunu yürürlükteyse enstitü seviyesi başına %12.5 asimilasyon artışı sağlıyor. Bu da enstitü seviyesini maksimize ettiğiniz ve ilgili kararı geçirdiğiniz takdirde azınlık popülasyonunu 18 yıl içinde yarıya indirebileceğiniz anlamına geliyor.
Ufak bir dizayn notuyla günlüğün sonuna geliyoruz. Bu mekanikleri geliştirirken temel motivasyonumuz mantıklı ve inanılabilir bir simülasyon yaratmak ve dini dönüşüm ve asimilasyon arasındaki asimetri sayesinde yasalarınız arasında da bir asimetri olmadan ikisinden de verimli bir şekilde yararlanmanızı engellemekti. Kabul edici, hoşgörülü ve herkesi eşit gören bir toplum aynı zamanda homojenik bir dini yapıya sahip olamaz, tıpkı baskıcı, yabancı düşmanı bir ülkenin zaman içinde azınlıklarını sadece kafalarına kaynak atarak asimile edemeyeceği gibi. Kültürel olarak bireyler ya kabul edilmeli ya da haklarında sert önlemler alınmalı. Eğer bugün tüm dini inançların saygı gördüğü bir toplum yaratıyorsanız, ileride farklı bir yola girmenin sonuçları olur. Kısacası, heterojen topluluklarla baş etmek için tüm sorunların üstesinden gelen “meta” bir çözüm olmamasını sağlamaya çalıştık ve başardığımızı düşünüyoruz.
Tabii ki oyuna halihazırda asimetrik Vatandaşlık ve Din Devlet Ayrılığı yasalarıyla başlayan birkaç örnek var. Pek çok kültürel ve dini azınlığa ev sahipliği yapan Osmanlı İmparatorluğu oldukça toleranslı Vatandaşlık kanunlarına sahip fakat Din ve Devlet yekvücut. Sonuç olarak Osmanlı’da büyük oranda hem asimilasyon hem de dini dönüşüm olacak ve bunların hızını artırmak zaman içinde ülkede yaşanabilecek kargaşaların önüne geçebilir. ABD’ye baktığımızda ise tam tersi bir durumla karşılaşıyoruz. Orada Din ve Devlet yasası Tam Ayrılık, yani din ve devlet hiçbir şekilde birbirine karışmıyor ve tüm inançlara saygı gösteriliyor. Lakin Vatandaşlık Kanunu Irksal Ayrım, dolayısıyla ABD’de dini dönüşüm olmadığı gibi(çünkü farklı dinden insanlar bir zorluk yaşamıyor) asimilasyon da yok, zira kültürel azınlıklar da ayrımcılık gördükleri için hiçbir zaman kendilerini birincil kültürle özdeşleştiremiyor ve asimile olmuyorlar. Sonuç olarak da ABD’nin elinde asimile olamayan ve ayrımcılık gördüğü için kargaşa yaratan ciddi miktarda bir nüfus kalıyor ve yasal değişikliklere gidilmedikçe de bu kargaşayla öngörülebilir gelecek boyunca da uğraşmaya devam edecekler.
Bu haftalık bu kadar! Yukarıda da değindiğimiz üzere, gelecek hafta Martin Victoria 3’te birleşmelerin nasıl işleyeceği konusunu anlatacak.