Total War Saga: TROY geliştirici günlüklerinde bu yazıda mitin arkasındaki gerçek yaklaşımına ve oyundaki mitolojik yaratıklara dair bilgiler veriliyor.
Mitin arkasındaki gerçek yaklaşımı Total War Saga: TROY’un geliştirilme aşamasına rehberlik eden yaklaşımlardan biri, peki ne anlama geliyor?
Creative Assembly Sofia oyun direktörü Maya Georgieva ile mitin, tanrıların, canavarların ve aralarında geçen her şeyin arkasındaki gerçeği konuşmak üzere bir kez daha bir araya geldik.
Neden Mitin Arkasındaki Gerçek?
Maya, doğrudan ekibin düşünme sürecini açıklamaya başlıyor:
“Tarihsel Total War oyunları serisi, çizilecek temalar ve malzemeler bakımından hazine niteliğinde. Hatta deneme eksikliğinden olmasa da belki de barındırabileceğimizden daha fazla. Geç Bronz Çağı, Total War tarafından temsil edilmeye uygun olan bir dönem. Özellikle de Bronz Çağı Çöküşü döneminin gizemli ve dinamik yapısı uzun zamandır planlarımızdaydı. Bununla birlikte, üzerinden çok uzun süre geçmiş bu dönemi ilgi çekici ve eğlenceli bir şekilde işlerken, bir yandan da son zamanlardaki oyun geliştirmelerinin arkasında kalmamak için gereken adımları atmak üzere bir takım zorluklarla da karşılaştık.Total War serisine kalite katmak için ekip, basitçe coğrafya ve arkeolojik kalıntıların Bronz Çağı hakkında bize anlatabileceklerinden çok daha fazlasına ihtiyaç duyuyordu. Ulusların, bölgelerin, halkların, karakterlerin isimlerini; ilişkilerin, ve çatışmalarını bilmek durumundalardı. Maya şu konu üzerinde duruyor: “Bunlar tarihe ruh ve insani yön katan şeyler. Duygusal bağ kurulabilecek, akılda kalıcı şahsiyetlere ve anlatılacak bir hikayeye ihtiyaç duyuyoruz.”
Modern tarihçiler, birçok yazılı kaynak ve geniş çaplı araştırmalar sayesinde tarihin daha geç dönemleri için bir çok referans mahiyetinde materyal var fakat Bronz Çağı için bunlar pek de geçerli değil. Fakat Maya şunu söylüyor: “Her şey antik Yunanların efsanelerinde ve mitlerinde bir uyarı ile birlikte yer alıyor, o da mitlerin gerçeklikten çok uzak oldukları.”
Maya Şunları Ekliyor: “Total War serisine bu ilgi çekici dönemi eklemekten vazgeçmek yerine; imkansızı, olması daha mümkünden ayırarak yeni bir Total War oyununa altyapı oluşturabilmesi için kaynakları filtreledik. Bu konuda, o eski masalların arkasında bir gerçek bulunduğuna inanan ve bunu ispatlamak üzere Truva ve Miken bölgelerini kazarak tarihin bu döneminin daha fazla keşfedilmesine önayak olan Heinrich Schliemann gibi kılavuzlardan rehberlik ve güvence aldık.”
İlyada’ya Bakış
Homer’in İlyada’sı insan ilişkilerine ve anlaşmazlıklarına odaklanan epik bir hikaye fakat birçok fantastik ve doğaüstü öğeler de barındırıyor. Antik Yunanlar ve Romalılar açıkça bu kaynağın tarihselliğine inanmış olsalar da asırlar boyunca bilimin kapsamının dışında bir kurgu romandan biraz daha fazlası olarak görüldü.
Ancak bu durum Türkiye’deki Hisarlık Tepesinde Truva sit alanını keşfedip kazan ve Yunanistan’da Tirins ve Miken’i bulmak üzere yola çıkan ve bir bilim adamından çok maceracı olan Heinrich Schliemann ile birlikte değişti. Schliemann, İlyada’nın tarihselliğine ısrarla inandı. Yöntemleri birçok profesyonel eleştirinin odak noktası haline gelse de gerçekleştirdiği keşifler zamanın mitleri ve efsaneleri ışığında Yunan Bronz Çağına daha geniş bir pencereden bakılabilmesini sağladı.
Bugün, İlyada’nın öyküsünün çeşitli bölümlerine güvenilirlik sağlayan çok sayıda eşleşen ve çapraz referanslanabilir kaynağımız var. Truva VI ve VII’nin kalıntıları, büyük bir tahkimatın bir deprem sonucu tahrip olduğu dönemi açıkça göstermesinin yanında savaş ve kuşatma belirtileri vardır. (çok sayıda ok başı, yangın izleri ve daha fazla insan barındırma amacıyla bölümlere ayrılmış binalardaki odalar.
Hitit imparatorluğundaki hükümdarların aralarındaki mektuplar, yasal belgeler, ilahiler, ayinler ve daha fazlasından oluşan Hitit yazmaları içlerinde Ahhiyawa (Homer’in efsanesindeki Akhalar ile özdeşleştirilen), Wilusa (Priam’ın dedesi Ilios’un adından gelen ve Truva şehrinin bir diğer adı olan Ilios/Ilion ile bağlantılı olan), Taruisa (Doğrudan Truva ve etrafındaki bölge olan Troad’a dayandırılan) gibi referanslara rastlanmaktadır.
Maya şöyle açıklıyor: “Wilusa’nın bazı hükümdarlarının isimlerine sahibiz: Dil açısından Priam ve İskender (Paris’in doğduğundaki adı) ile bağlantılı olan Piyama-Radu ve Alaksandu. Hatta elimizde Hattuşa ve Wilusa hükümdarları arasındaki antlaşmayı garanti eden tanrı Apaliunas (Apollo’nun erken dönem Hitit versiyonu) gibi bazı detaylar da var. Ve İlyada’dan öğrendiğimize göre Apollo, Truva’daki en önemli tanrı.
Minao yazısı Linear A’dan Miken Yunancasında kullanılmak üzere uyarlanmış hecesel bir yazı sistemi olan Linear B’de, efsanevi olaylarla aynı çağda yaşayan E-ko-to (Hektor) ve A-ki-re-u (Aşil) gibi isimler var.
Daha da açıkça konuşmak gerekirse kahramanların efsanevi yolculuklarını anlatan Epik Kyklos’un çalışmalarında -İlyada ve Odyssey’in dışında şu anda kayıp durumda olan Cypria, Aethiopis, Nostoi ve diğer yerlerden bahseden kaynak- kötü şöhretli Deniz Halklarının bölgede terör estirdiği zamanlardaki uzun deniz yolculuklarının, kıyılarda ve Akdenizdeki adalarda yaşanan savaşların hikayeleri anlatılmaktadır.
Ana karakterlerin bakış açısından değil de onların “maceraları” sebebiyle ziyaret ettiği yerlerdeki acı çeken sakinlerin bakış açısından baktığınızda Odyssey’i düşünmek eğlenceli olabilir.
Euhemerism ve Otantiklik
Total War oyunlarındaki kilit noktalardan biri de otantiklik yani oyunun Sandbox’ını, kaynağına uygun ve doğal hissettirecek şekilde yaratırken aynı zamanda tarihte gerçekleşmiş olması gerekli olmayan tüm olasılıkları da barındırma isteği.
Maya: “Hem kaynağın ruhunu yakalamak hem de oyunda her şeyin yaşanabilmesine olanak sağlayan gerekli oynanış özgürlüğünü sağlamak önemli bir zorluktu. Bu yüzden mitlere yaklaşımımızın klasik dönem Yunanların efsanevi geçmiş anlayışlarına aykırı olmadığını görmek çok rahatlatıcı olmuştu. Hatta bu yaklaşım onların zihniyetlerine tam uymaktaydı.”
Platon’un Phaedrus’undan bir sahneyi canlandırıyor:
Phaedrus: Zeus adına söyle bana Socrates, bu efsanenin gerçek olduğuna inanıyor musun?
Socrates: Aslında entelektüellerimizin yaptığı gibi benim de reddetmem yersiz olmaz. Bu sayede zekice bir hikaye anlatabilirdim: Kuzey Rüzgarı fırtınasının kayaların üstünden onu düşürmesi sebebiyle ölümünü değiştirip Boreas [Kuzey Rüzgarı tanrısı] tarafından alınıp götürüldüğünü iddia edebilirdim…Mitlere bu rasyonel yaklaşım ayrıca Yunan mitograf Euhemerus tarafından da savunulmuştur. Onun yaklaşımı yani euhemerism, mitlerin, tarihi karakterlerin ve olayların abartılarak anlatılmasından oluştuğu şeklindedir.
Maya ayrıca şunları söylüyor: “Elbette Euhemerism tüm mitleri rasyonel yollarla açıklamaya çalışması sebebiyle biraz daha uç bir görüş. Ancak Troy’u geliştirirken bize ilgi çekici bir yol sunuyor. Sokrates’in sözlerindeki bu “zekice hikaye” efsanelerin ve mitlerin oluştuğu gerçeklik zemini olabilir. Acımasızca mitleri analiz etmek alaycı şüpheciliğin ilginç bir karışımını fakat aynı zamanda karakterlerin tamamen ortadan kaldırmaktansa bir şekilde elde tutmak için onlara karşı sempatiyi de gerektirir.”
Mitler ve Anlamları
Maya, Troy’u araştırırken ekibin kullandığı mitlere karşı euhemeristic yaklaşımdan bazı örnekler veriyor:
- Madenlerin tanrısı Hephaestus’un miti onun Hera’nın oğlu (ve bazen Zeus’un, ama her zaman değil – bu durum da ayrıca ilginç) olduğunu ve doğumundan sonra Lemnos adasına Dünyaya fırlatıldığını ve deformasyonunun bundan kaynaklı olduğunu söylüyor. Hera tanrıların kraliçesi, evlilik, gökyüzü ve yıldızların tanrıçası idi. Bu durum astronomik bir olaya gönderme olabilir mi? Yıldızlı gökyüzü bize madenler sağlayan bir meteoru “doğurmuş” olabilir mi? Son zamanlardaki araştırma onun dış görünüşünün Bronz Çağı madenciliği ile ilişkilendirilen arsenik zehirlenmesinin semptomlarına uyduğunu gösteriyor.
- Mitlerden öğrendiğimize göre Zeus, yıldırım tanrısıdır ve topraktan doğan ve gökyüzü kadar uzun olan dev canavar Typhoeus ile, ona Sicilya’daki volkan olan Etna Dağının altına sokana kadar savaşmıştır. Bu da 2012 yılında Şili’de aynı senaryonun gerçekleşmesi:
- Bellerophon miti, Pegasus adında kanatlı atı evcilleştirerek Likya ve Anadolu kıyılarına seyahat ederek, kanatlı, ateş püsküren, yılan başları olan bir aslan ve keçi olan canavar Chimera’yı bozguna uğratan bir kahramanın hikayesini anlatmaktadır. Bu ilginç bir karışım olarak genelde sembolik olarak gösterilmiştir fakat Karkamış’da bulunan bir Hitit sfenksi yarım kabartması onu gayet iyi açıklamaktadır. Bu ilginç yaratığın tüm tanımlamalarına uymaktadır. Bu yüzden ordularını Likya’ya götürerek Hitit güçlerini atmayı başararak bir koloni kuran ve bu sayede yerel doğal fenomen olan “ebedi ateşi” “evcilleştirmeyi” başarabilen bir savaş lordunun “zekice hikayesi”ni gözümüzün önüne getirebiliriz. Tabi doğalgaz sızıntıları da Chimera’nın ateşli nefesi olarak gösterilmiş olabilir.
Theseus’un miti de daha gerçekçi bir yaklaşımla yaklaşınca tam tersine dönen ilginç bir örnek. Theseus anlatıldığına göre Troezen prensesi, tanrı Poseidon ve erkek varisi olmaması sebebiyle endişe duyan ve kahinden yardım isteyen Atina kralı Aegeus tarafından sihir ile oluşturulmuştu. Kahraman reşit olduğunda ve soylu köklerini öğrendiğinde verasetteki yerini ele geçirene kadar altı kahramanca görevi yerine getirerek ve çeşitli haydutlar ile canavarları bozguna uğratarak Atina’ya kara yoluyla seyahat etmiştir. Ardından Marathon Boğasını ele geçirmeye giderek diğer şeylerin yanında Girit’de Minotaur’u bozguna uğratmıştır. Eğer şunlar gibi sorular sormaya başlarsanız ilginç bir hikayeye dönüşüyor:
- Neden kral, prenses ile hemen evlenmedi?
- Neden kahraman Atina’ya gemiyle doğrudan gitmek yerine uzun bir yol tuttu?
- Neden saraydaki kimse onu tanımadı?
Fakat belki de tüm detayları kabul edersek başka bir hikayede noktalar daha iyi birleşiyor: Atina kralı Troezen’de kalırken kahine gitti ve onunla hikayesini paylaştı ve prenses muhtemelen hamileydi – fakat elbette Poseidon’dan hamile değildi. Çocuk kurnaz ve güçlü bir yerel lord haline geldi ve başkentteki yönetimi eleştirebilecek kadar güçlü hale gelene kadar özenle Atina bölgesindeki ona karşı olan tüm haydutlarla karşılaşarak onları bozguna uğrattı – altı tane -. Sonunda kral şartları kabullenmek ve taht gaspçısı günümüzde bile herkesin sevdiği büyülü bir hikaye ile gerçek varis ilan edildi. Bu senaryo daha karanlık fakat daha gerçeğe uygun. İşte sorgulamadan kabullenmeye alıştığımız garip hikayelerin ardındaki acı gerçekleri ortaya çıkaran gerçekçi zemine oturtulmuş mitlerin çekiciliği bu şekilde.
Canavarlardan Daha fazlası
Canavarlardan bahsetmeden mitler hakkında konuşmak mümkün değil ve Maya da buna katılıyor.
“Açıkçası İlyada çok fazla fantastik karakterler ve canavarlar barındırmıyor. Daha çok efsanevi karakterler ve işgüzar tanrılardan bahsediyor. Fakat bazı fanların favorilerini görmezden gelerek Yunan mitinin ve efsanesinin içine giremeyiz. Ve daha da önemlisi böyle yaparak çeşitli ordu seçenekleri ve savaş oynanışı sunabiliyoruz. Bu yüzden Troy’da “mit” birimlerinin yer alması otantiklik ve daha da önemlisi oynanış sebebiyle haklı olarak görülebilir.”
Fakat Maya, ayrıca onların eklenmesi hakkında şu iki uyarıda bulunuyor:
- Troy’daki “Canavarlar” tamamen isteğe bağlı durumda. Bu birimlere erişim sağlamak isteyen oyuncular haritanın tasarlanmış bölgelerinden erişim sağlayabilirler. Fakat daha tarihsel oynamak isteyenler bu birimlerin ana fraksiyonların dışında yer alması sebebiyle hiç rastlamadan oynayabilirler.
- Tüm “mit” birimleri oyunun yapısını ve yönünü değiştirmemesi için euhemeristic mitin ardındaki gerçek anlayışına uygun durumda.
Aşağıda Maya Total War Saga: TROY’da görülebilecek bazı mit birimlerini ve onların nasıl euhemeristic yaklaşıma uygun olduklarını açıklıyor.
Minotaur
Yunan mitolojisinde Minotaur Girit adasındaki insan yiyen bir canavardır. Bu ikonik canavar ilk olarak Poseidon’un Kral Minos’a bir kurbanlık boğa sunması ve ardından kurban edilmesinin reddedilmesi üzerine yaratılmıştı. Yunan tanrısı kutsala karşı saygısızlıkları sebebiyle kralın karısını yarı boğa yarı insan bir çocuğa hamile bırakmakla lanetlemişti. Mite göre Atinalı gençler Minos’a, Minataur’a ev sahipliği yapması için Daedalus tarafından inşa edilen Labyrinth adındaki bir labirentte kalan yaratığı beslemesi için adak veriliyordu. Sonunda yaratık Yunan mitolojik zaman çizgisinde Truva Savaşından yaklaşık bir nesil öncesinde Theseus tarafından katledilmişti.
Bilim adamları Labyrinth’in esasında Arthur Evans tarafından Knossos’da keşfedilen Minoa sarayının kompleks mimarisi olabileceğini tahmin ediyorlar. “labyrinth” adı da Minoalıların iki taraflı baltası olan “labrys”den geliyor olabilir.
TROY’da Minotaur’umuza, Homer döneminde Girit’in en az iki asırdır Minoalılar değil Mikenler tarafından yönetildiği gerçeğine uygun olarak, zaman çizgisini düzelten bir arka plan oluşturduk. Minotaur’umuzu eskilerin sembollerinin gücünü kullanan bir haydut kral ya da bir asi olarak düşündük. Bu yüzden bir boğa maskesi giyiyor ve Minoa mirasına bağlantılı olarak iki taraflı balta taşıyor.
Oyunda Minotaur elbette Girit’i de içeren belirli bölgelerde bulunabilir ve üretilebilir. Boyutu ve askeri yetenekleri sayesinde Minotaur antik Akdeniz savaş meydanlarında ürkütücü bir düşman.
Cyclops
Homer’e göre Polyphemus, İlyada’yı takip eden ve maceracı Odysseus’un Ithaca’ya dönüşünü anlatan bir hikaye olan Odyssey’deki dev canavardır. Daha sonraki dönemlerde Yunanlar tarafından Sicilya olarak anılan bir adada yaşamıştır ve koyun sürüsü ile birlikte bir mağarada yaşamıştır. Tüm “Kyklopes” (küre-göz)ler vahşi ve medeniyetten uzak insan yiyen devler olarak sayılır.
İlginç bir şekilde “cüce filler” olarak bilinen canlıların fosillerinin Sicilya’da ve Akdenizdeki diğer adalarda bulunduğunu öğrendik. Türün boyutu ve kafatasının ortasındaki burun boşluklarının tıpkı büyük bir göz çukuru gibi gözüken kafataslarının şeklinin Cyclopes mitinin kökü olduğu düşünülüyor.
Polyphemus’a da bu cyclop kafatasını miğfer olarak vermenin yanı sıra koyun derisi kıyafetleri ve topuz şeklinde silahı ile uygun olacak birçok vücut boyası ve yaralar ile vahşi bir görünüm kattık.
TROY’da Polyphemus, “Poseidon’un oğlu” olmasına uygun olarak gizli sığınaklar arasında gidip gelen bir yağmacı yada korsan olarak belirli adalarda bulunabilir ve üretilebilir.
İri kıyım Cyclops, Minotaur’a karşı iyi bir karşıt savaşçı olabilir. Ayrıca aralarında şiddetli bir rekabet vardır.
Centaurlar
Aşil efsanesi, Pelion Dağında (Aşil’in babası Peleus’un adından gelmektedir) yaşayan mitik bir yarı insan yarı at kabilesi olan Centaurlar’ın varlığına değinmektedir.
Mitlerde Peleus anavatanından Teselya’daki Pelion Dağına sürülmüştür. Orada soylu ev sahibinin düşmanlığına maruz kalarak yalnız bıraklılarak bir grup Centaur’u silahsız bir şekilde savuşturmak zorunda kalmıştır. Neyse ki Centaur ihtiyarlarından Chiron, genç kahramana yardım etmiş ve onu dost edinmiştir. Daha sonra Chiron, Peleus’a tanrıça Thetis’i nasıl yakalayacağını öğretmiş ve onların bağından Aşil doğmuştur. Chiron, genç Aşil’i alıp onun akıl hocası olmuştur.
TROY’da Centaurları “atlarıyla bir olmuş” usta biniciler kabilesi olarak yansıtarak yabani görünüşe sahip ve bölgede hüküm süren proto-Yunan kabilelerinden kültürel olarak ayırt edilebilir bir şekle sahipler. Pelion yakınlarında Arkadia dağlarında ve Rodos karşısındaki Anadolu kıyılarında bulunabilirler.
Mitlerde komşu Lapiths kabilesi at dizgini icadıyla bilinirler ve tüm mitin atları evcilleştirmede uzmanlaşılması üzerine kurulu olduğunu düşünmek çok da uzak bir düşünce değil.
Ayrıca Centaurlar oyunda her ne kadar at arabaları ve özel hafif birimler olsa da oyundaki gerçek atlı eksikliğini gideriyorlar.
Devler
Denizcilerin bazı adalarda rastladığı, Yunan mitolojisindeki devler olan Gigantes ile bağdaştırılan devlere daha çok Odyssey’de değiniliyor. Romalı tarihçi Pausanias, Homer için Devlerin mitolojik yaratıklar değil ölümlü bir insan ırkını ifade ettiğini söylüyor.
TROY’da Devler, haritada eşit olarak yayılmış bazı noktalarda üretilebiliyor. Centaurlar gibi Devler de, gerçek kuşatma aletlerinin olmadığı bir dönemde, kuşatma savaşlarında kapılara saldırmada çok iyi olması sebebiyle önemli bir rol oynuyor.
Mitin Arkasındaki Gerçeğin Sağladığı Olanaklar
Canavarların (bir nevi) belli ölçüde oyuna eklenmesine ek olarak TROY ekibinin mitin arkasındaki gerçek yaklaşımı ayrıca oyunun en önemli mekaniklerinden birinde de işledi. Maya şöyle açıklıyor:
“Miti gerçek zemine oturtma yaklaşımı bize “İlahi İrade” sisteminin bir parçası olarak din ve inanışı eklemede bir temel oluşturdu. Dini kültler oynanışı anlamlı bir şekilde etkiliyor. İlyada’daki tanrıların insanların meselelerine el atmasından pek farklı değil. Bu yaklaşım aynı zamanda bize yazıdaki karşıt grupları (Truvalılar ve Likyalılar) Luviler, Frigler ve Hititlerin Batı Anadolu kıyıları üzerindeki etkileri hakkındaki tarihi araştırmalar ışığında keşfetme ve ayrıntılarıyla anlatma fırsatı verdi. Örneğin Paris ve Hector kardeşler arasındaki gerilimi Truva tahtının veraseti üzerinde daha pratik siyasi rekabet olarak yansıttık. Ayrıca fraksiyon liderlerinin “Homerik Zafer” elde etmek için izlemesi gereken yolları gösteren özel görev ağaçlarını ifade eden Epik Görevler’de efsanelerin daha gerçekçi zemine oturtulmuş yorumlarını da keşfettik.
Fakat Maya’nın en çok, mitin arkasındaki gerçek yaklaşımı hakkında dikkat çektiği nokta: “Bize tarihsel kayıtlardaki boşlukları kapatmamız için gereken araçları sağlayarak bu zaman diliminde oyunu yapmamızı sağlıyor. Ayrıca, efsaneleri ve mitleri yorumlamanın yanı sıra arkasındaki gizli gerçekleri tanımlamak için bir çerçeve oluşturmaya da yardımcı oluyor. Ve sonunda Bronz Çağında, az ya da çok mitolojik ve fantastik unsurları sevenler için çeşitlilik ve seçenek sunuyor.”